1 Kasım 2015
31 Ekim 2015
Hakan Çelik ile Hafta Sonu Keyfi CNNTürk 22 Kasım 2014
Hakan Çelik ile Hafta Sonu Keyfi CNNTürk 22 Kasım 2014
İnsanlar neden yalan söyler? Kimler aldatır, kimler kıskanır? Aşk ve nefret arasında nasıl bir ilişki var? Erkekler, neden kadınlardan daha fazla suç işliyor; kadınlar neden daha fazla polisiye okuyor? Hakan Çelik sordu, Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy ve Suç Araştırmaları Uzmanı Mesut Demirbilek yanıtladı.
http://tv.cnnturk.com/video/2014/11/22/22-kasim-2014-cumartesi-sevil-atasoy-mesut-demirbilek/2014-11-22T1145/index.html
9 Mart 2015
Hacettepe Üniversitesi Hukuk Topluluğu ile buluşma 6 Mart 2015
Bugün
sizlerle cinsel taciz, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, aile içi
şiddet, ilişki içi şiddet gibi suçların önlenmesine ilişkin görüşlerimi
paylaşmak istiyorum. Bu suçlar profesyonellerin her zaman gündemindeydi ama, 11
Şubat’ta Özgecan kızımızın vahşice katlinden sonra geniş kitlelerce
tartışılmaya başlandı. Hatta şu günlerde TBMM’de Kadına Yönelik Şiddetin
Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Komisyonu
uzmanları dinliyor. Benim bakış açımın paradigma değişikliğine yol açabilecek
nitelikte olmasını diliyorum.
Neden
aile içi şiddet Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde hala büyük bir sorun?
Neden bu kadar çok sayıda erkek, sevdiğini iddia ettiği kadınlara, kızlara,
erkek çocuklara ve erkeklere fiziksel ve duygusal şiddet uyguluyor? Neden bu
kadar çok sayıda yetişkin erkek küçük kız ve erkek çocuklara cinsel istismarda
bulunuyor, tecavüz ediyor? Bu durum neden ortak bir sorun haline geldi?
Erkeklerin bu davranışı yüzyıllardır yaşanmakta ise, şimdi ortaya çıkmasına,
neredeyse salgına dönüşmesine yol açan nedir?
Hepinizin
bildiği gibi şiddet uygulayanlar, taciz ve tecavüzcüler karanlık ormanlarda
yaşayan, canı istediğinde kente inen ve gözüne kestirdiğini avlayıp döven, tecavüz
eden, hatta öldüren sonra yeniden ormandaki inlerine dönen yaratıklar değildir.
Problem daha derinde ve daha sistematik bir sosyal problemdir. Bu erkekler içimizdedir.
Kimi zaman evli barklı bir iş adamı, kimi zaman bir bürokrat, belediye reisi,
doktor, antrenör ya da polistir. Hiç
kuşkusuz onları bu davranışlara iten kimi zaman kendi çocukluk traumaları,
sosyalleşmelerinde yaşanan aksaklıklar, kendilerine biçilen geleneksel roller, kurum kültürü, spor kültürü, pornografi
kültürü gibi unsurlardır. O zaman erkek çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz, erkeklik
tanımını nasıl değiştireceğiz. Sürekli olarak kadınlara odaklanırsak, onların
ne yaptığı, nasıl davrandığı, ne düşündüğü ile sınırlanırsak bu temel soruları
bir türlü yanıtlayamayacağız ve şiddet makinesi haline dönüşen erkeklere her
gün onbinlercesi eklenecek.
Bu
meseleler hakkında konuşmaya çalışan kadınlar toplum tarafından hiç te hoş
karşılanmadılar. Hatta sadece erkekler değil, kadınlar tarafından bile erkek
düşmanı ya da feminist şeklinde tanımlanıp, aşağılandılar ve dışlandılar. Bir beyin tümörü nedeniyle henüz 40 yaşında
aramızdan ayrılan ve sadece kadınların değil, erkeklerin de yaşamına büyük
katkılarda bulunan Kadının Adı Yok adlı kitabın yazarı gazeteci Duygu Asena başlıca
örneğidir.
Ayağa
kalkan, isyan eden, tacize sessiz kalmayan, kendisinin ve diğer kadınların,
erkeklerin ve erkek çocukların hakkını arayanlar, dünyanın her ülkesinde
susturulmaya çalışılıyor. Sistemi, gelenek ve görenekleri rahatsız etmemesi,
etrafı karıştırmaması tavsiye ediliyor. Çünkü bu kadınlar erkeklerin
eleştirilmezliğine, gücüne meydan okuyor. Onları sorumluluk almaya davet
ediyor. Bu da kurulu düzeni sürdürmek isteyen kimsenin işine gelmiyor. Neyse ki ülkemizde de dünyanın her
ülkesindeki gibi buna aldırış etmeyen
kadınlar var.
Özgecan’ın
ölümünden on gün sonra İstanbul, İzmir ve Muğla’da yapılan eylemlerde aralarında
sanatçıların da bulunduğu bir grup erkek, cinayeti protesto etmek için etek
giydi. Çevredekiler etek giyen eylemcileri alkışlarıyla destekledi. Grup adına
etek giyerek basın açıklaması yapan ünlü oyuncu Ali Erkazan, "Kadının
rızası olmadan herhangi bir erkek elinin kadının bedeninde işi olmadığını
kadınları şiddetten koruyan yasaların düzenlenmesi cezaların ciddi anlamda
arttırılmasını talep ediyoruz. Kadınlara sesleniyoruz. Başınıza gelenleri
anlatmaktan çekindiğiniz, korkudan anlatmadığınız hikayelerinizi anlatmanızı
yürekten destekliyoruz" dedi. Eyleme destek veren oyuncu Serpil Çakmaklı ise "Çok
onur duydum. Çok mutlu oldum. Bu sadece Özgecan değil tüm kadınların sorunu.
" dedi. Aile içi şiddet , taciz, tecavüz bir avuç iyi adamın çözümüne
yardımcı olduğu kadın sorunları olarak görülüyor. Ben, konunun böylesi dar bir
açıdan görülmesine katılmıyor ve kesinlikle onaylamıyorum. Bunlar zannedildiği
gibi kadın sorunları değil, aslında büyük ölçüde erkek sorunu ve erkeklerin şiddet
taciz ve tecavüze karşı sesini yükseltmesi için bir çok neden var bu etek
giyerek, kadınlarla empati kurmayı hiç gerektirmiyor. Elbette
kadınların da sorunu, ama sadece bir parçası.
Cinsel
saldırıları kadın sorunu olarak sınırladığımızda, erkeklerin çoğu konuyla
ilgilenmiyor. Sanki makyaj malzemesi, gebelik bulantısı ya da adet sancısı
kavramlarını duymuşcasına beyinlerindeki bir şalter iniyor ve dikkatlerini
başka bir tarafa yönlendiriyorlar. Cinsiyet sözcüğünü duyduklarında da bununla
kadınların kastedildiğine eminler.
Aslında aile içi şiddet ve tecavüzün merkezinde erkekler olduğu halde,
garip bir biçimde bu konunun dışında tutuluyorlar. Üstelik sadece kendileri
değil, kadınlar tarafından da.
Aile
içi şiddet ve tecavüz alanında çalışan biz profesyoneller mağduru suçlamanın
çok yaygın olduğunu biliyoruz. Sanırım asıl suçluyu değil, mağduru suçlamak
herkesin kolayına gidiyor. “Adam zaten sinirli biriydi, bağırıp çağırırdı, bunu
bile bile neden evlendi? O karanlık sokakta ne işi vardı? Bu kaba erkeğin
nesinden hoşlanıyor? Niye erkeklerle birlikte içki içiyordu? Bu kadar açık
saçık giyinip de erkekleri tahrik etmesinin ne anlamı vardı? Gibi yorumlar
yaparız. Kurbanı suçlamanın pek çok nedeni var. Bir gasp olayında, mağdur pek
kabahatli bulunmaz da, hele mağdurla kurbanın birbirini tanıdığı tecavüz
olaylarında, bu yaklaşım çok daha yaygındır. Bütün dikkatimizi kadının ne
giydiği, ne yaptığı, ne düşündüğüne odaklarız. Çok uzun bir süredir bu şekilde
düşünüyor ve şiddeti, tecavüzü önleyemiyoruz.
Demek
ki farklı biçimde düşünmek, olaya farklı bir açıdan bakmak gerekiyor. Mehmet
Fatma’yı neden dövdü? Sorusuna, “Fatma eve geç geldi, annesine gitti, alışverişe
çıktı, yemek pişirmedi ya da eteği kısaydı” şeklinde yanıt vermenin hiç bir işe
yaramadığı, Mehmet’in Fatma’yı dövmesinin nedeninin aslında Fatma’da değil,
Mehmet’te yattığını kabul etmek gerekiyor. İşte bu nedenle şiddet ve tecavüzü
bir kadın sorunu değil, bir erkek sorunu olarak değerlendirmeliyiz.
Son
yıllarda giderek yaygınlaşan ve araştırmalara göre cinsel saldırıların
önlenmesinde başarılı olduğu sonucu veren bir uygulamadan söz etmek istiyorum.
O da izleyici ya da görgü tanığı yaklaşımı. Bildiğiniz gibi bir izleyici ya da
görgü tanığı, olayı görür. Ancak ne yapacağını bilemez, belki başkalarının
harekete geçeceğini düşünür ya da bir şey yapmaya korkar. İzleyici eğitimi
potansiyel tanıklara, cinsel şiddet riski içeren durumları önlemek ya da araya
girerek durdurmak üzere güvenli ve pozitif yollar öğretmeyi hedefliyor. Bu
yaklaşım, toplumun bireylerine, ama özellikle erkeklere cinsel şiddeti
farketmesini öğretir, bu davranışları destekleyen düşünce ve davranışlara karşı
durabilme ve konuşma becerisi kazandırır. Ayrıca kurbanları destekleyen
birer dosta dönüştürür. Görgü tanıkları
ne fail ne de kurbandır. Bir taciz olayına doğrudan dahil olmamış ancak tanık
olan okul, takım, ekip ya da iş arkadaşıdır. Böyle bir durumda sesimizi nasıl
yükselteceğiz? Ne yapmalıyız? Nasıl meydan okumalıyız? Kurbanı nasıl
desteklemeliyiz?
Burada
ihtiyacımız olan erkeklerdir. Tacizci erkeklere meydan okumak için tacizci
olmayan erkekler bulmamız gerekiyor. Tacizci deyince sadece kız arkadaşını
döven erkeklerden söz etmiyorum. Ya da sevgilisini taciz eden bir erkeğin
arkadaşı tarafından durdurulmasından da söz etmiyorum. Örneğin kadınların
bulunmadığı bir ortamda hoşça vakit geçiren bir grup erkekseniz ve aranızdan
biri kadınları aşağılayan, taciz eden bir şey söyler ya da cinsel içerikli bir
eylemi kadınları aşağılayıcı sözlerle aktarmaya başlarsa, buna katılmak, gülmek ya da duymazdan gelmek yerine
“Afedersin ama bu komik değil, söz ettiğin kişi kız kardeşim de olabilirdi,
konuyu değiştirelim” diyecek erkeklere
ihtiyaç var. Farklı cinsel yönelimleri olanlar hakkında aşağılayıcı konuşmalar
yapıldığında, siz onları aşağılamasanız bile susmak, onaylamaktan başka bir şey
değildir. Sessiz kalmayacak, tacize rıza göstermeyecek erkekler arıyoruz.
Kısacası
izleyici yaklaşımı şiddet, taciz ve tecavüzü sadece yasalar karşısında suç
olduklarından değil, yanlış olduğu için kabul edilemez bir kültür iklimi
yaratmaya çalışır. Ancak bunu söylemek kolay, erkek kültürünün ağır bastığı
ortamlarda uygulanması ise çok zor. İçten içe şiddete, taciz ve tecavüze karşı
olan, üzülen, karşı çıkan ama sessiz kalan pek çok erkek tanıyorum. Tekrar ediyorum, sessiz kalmak onaylamaktır. İşte
bu nedenle ayağa kalkıp konuşacak ve bu gidişe dur diyecek cesur erişkin
erkeklere ihtiyacımız var. Sadece erişkin olmaları yetmiyor. Liderlik yeteneği
olan güçlü erkekler olması gerekiyor.
Henüz buna tanık olmuyoruz. Bir futbol takımı antrenörü ya da yöneticisi
cinsiyetçi, ırkçı ya da homofobik bir yorumda bulunduğunda gazetelerde haber
olur, televizyon programlarında tartışılır. Okuyan ve izleyenlerin bir bölümü
bunu kınar, ceza verilmesi gerek der; bir diğer bölümü boşver, maksadını aştı,
aslında öyle demek istememişti şeklinde savunur. Aslında bu kişinin ihtiyacı
olan liderlik eğitimidir. Çünkü toplumdaki cinsiyet farklılığını, cinsel
yönelim farklılığını, etnik farklılığı içselleştirmemiş hiç bir yönetici
liderlik yapamaz. Eğer kurumsal otorite sahibi yöneticiler, takım antrenörleri,
lise müdürleri, dekanlar, rektörler şiddeti, taciz ve tecavüzü bir olay ya da
cinayet ertesinde kınamakla kalmayıp, mücadeleyi “kadın sorunu” olarak
görmeyip, bir erkek sorunu olduğunu kabullendiğine, hatta başından geçen bir taciz ya da tecavüz saldırısını paylaşma cesaretini gösterdiğinde önemli bir adım atacağız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)