7 Temmuz 2009
EROİNLİ HALILAR
Dünyanın gözü, 8.82 milyon Uygur Türkü’nün yaşadığı Çin Halk Cumhuriyeti Sincan Özerk Bölgesi’nin üzerinde.
Sincan, sadece buradaki insan hakkı ihlali ve baskıcı politika iddialarıyla değil, doğal gaz ve petrol rezervleri, ayrıca 1-5 Eylül 2008 tarihleri arasında düzenlenen 17. Urumçi Ticaret Fuarı ile de gündemde. Ancak gözardı edilen çok önemli bir başka gerçek var. Sincan, "Altın Hilal"e komşu. Doğu yönüne kaçırılan eroin ve esrarın yolu üzerinde olduğundan, uyuşturucu bağımlılığı artıyor ve özellikle Uygurlar arasında HIV/AIDS büyük bir hızla yayılıyor.
Yeraltı dünyasında yaşayanlar arasındaki iletişim hızı, tahmin edilmeyecek kadar hızlıdır. Örneğin, evvelce gözlenmeyen bir zula yöntemi, kısa bir süre sonra başka bir ülkede tekrarlanır. Bu nedenle, dünya polisi ve gümrükçüleri, kaçakçılığın değişik bir yöntemi ile karşılaştıklarında, Uluslararası Polis Teşkilatı (İnterpol) ve Dünya Gümrük Örgütü (WCO) üzerinden diğer ülkelerdeki meslektaşlarını bilgilendirirler.
30 Ekim 2007’de, Sincan Özerk Bölgesi Urumçi Halk Güvenliği Bürosu’nun, Kazakistan’dan gelen 67.5 kilo eroin ve 5 kilograma yakın esrarın, 682 adet sunta levha içine zulalandığını bildirmesi bu açıdan önemliydi. Pakistan’ın İslamabad Havaalanı gümrükçülerinin ele geçirdiği "uçan halılar" da, en az bunun kadar dikkate alındı.
Yaklaşan olimpiyatlar yüzünden, kara, hava ve deniz sınırlarındaki güvenlik önlemlerini birkaç katına çıkartan Çinli meslektaşları, önce Hong Kong’ta benzeri bir olayla karşılaştılar. Ardından, 18 Mart 2008’de, Urumçi’nin Divopu havaalanındaki gümrükçüler, Pakistan’dan gönderilen el yapımı 100 halıdan 32’sinin "uçtuğunu" saptadılar. Halılara, tam 48 kilogram eroin zulalanmıştı. Hem de, "Yeraltı dünyasında yaşayanların hayal gücü, yerüstünde yaşayanlarınkinden daha geniştir" söylemini haklı çıkartacak biçimde.
Eroini halılarla kaçırma yönteminin ayrıntılarını Gümrük Müdürlüğü Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Wang Zhi’nin ağzından dinleyelim: "Kaçakçılar, eroini 1-2 milimetre çapında plastik tüplere doldurmuşlar, daha sonra etraflarını renkli iplikle sarmışlar ve bunları, normal ipliklerle birlikte halıları dokumakta kullanmışlar. "
İki yıl öncesine kadar Çin’e uyuşturucu madde girişi, genellikle Laos, Myanmar (Burma) ve Tayland’ı kapsayan "Altın Üçgen"den olurdu. Buralarda yürütülen yasadışı afyon ekimi ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele sayesinde, yolun kullanımı giderek azaldı.
Şimdilerde afyon, eroin ve esrar daha çok "Altın Hilal"den giriyor. Yani İran’ın dağlık bölgelerini, Pakistan ve Afganistan’ı içine alan bölgeden. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde hem uyuşturucu yakalamalarının, hem de 2000 yılından bu yana, bağımlı sayısındaki en az altı kat artışın nedeni, bu güzergah değişikliği.
EJDERHA KOVALAMAK OUT DAMARDAN ENJEKSİYON IN
Çin’de, damar yoluyla uyuşturucu kullananlar arasında ilk HIV vakası 1989 yılında Yunnan eyaletinde görülmüştür. Bundan daha doğal bir şey olamazdı. Çünkü Yunnan, ülkenin güneybatısında bir eyalettir ve Myanmar’a komşudur. O tarihte Myanmar, Laos ve Tayland ile birlikte afyon ve eroinin en fazla bulunduğu ülkeydi ve Afganistan, henüz dünyanın yasadışı afyon ve eroin üretiminin % 93’ünü ele geçirmemişti. Yunnanlılar, afyon kullanma alışkanlığını terk edip eroin kullanmaya başlamış, üstelik, eroini ısıtıp burna çekmekten, yani "ejderhayı kovalamaktan" (Çincesi zhuilong) vazgeçip, damara enjekte etmeyi tercih etmişlerdi. Kısacası, HIV bulaşmasına yol açan başlıca riski taşımaktaydılar.
On yıl içinde, damar yoluyla eroin kullanımı, dolayısıyla HIV, Çin’in 31 eyaletinin her birine, her belediyesi ve her özerk bölgesine yayıldı.
Halen, HIV’le yaşayan kişi sayısı yaklaşık bir milyon, bunların 650 bin kadarı damar içi yolla uyuşturucu madde kullanıyor. Çin’de zaten toplam 743 bin kayıtlı eroin bağımlısı var. Demek ki, neredeyse tamamına HIV bulaşmış. Sağlık Bakanlığı, AIDS’li sayısının 75 bin ve 2007’de bu hastalıktan ölenlerin 39 bin olduğunu bildiriyor. Nüfusu 1.3 milyar olan Çin genelinde, HIV sıklığı şimdilik binde birden az. Ancak Bakanlık, giderek artan korunmasız cinsel ilişkinin, seks işçiliğinin ve en önemlisi damar içi yolla uyuşturucu kullananların, bu oranı yükseltmesinden korkuyor. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010 yılında HIV taşıyanların sayısı, 10 milyonu bulacak.
UYGURLAR HER GÜZEL ŞEYİ PAYLAŞIR, İĞNELERİNİ BİLE
Aslında, HIV virüsü Sincan’a, Yunnan’daki ilk olgunun görülmesinden çok sonra ulaşmıştır. 1995’te, damar içi yolla uyuşturucu kullananlar arasında hiç HIV’li yokken, üç yıl sonra virüs, Urumçi’deki bağımlıların % 28.8’ine, Gulca’dakilerin % 82.2’sine bulaşmıştı. Günümüzde Sincan, Yunnan’dan sonra HIV/AIDS’li sayısının en yüksek olduğu yerdir. Kaygı veren bir başka gerçek daha var. Çin’deki her 100 kişiden sadece biri Sincan’da yaşadığı halde, HIV’le enfekte olan her 10 kişiden biri Sincan’da. Başka deyişle, burada ciddi bir kümelenme oluşmuş.
Pekin, Sincan ve Urumçi’deki halk sağlığı uzmanlarının, iki Amerikan üniversitesinin destekleriyle yürüttüğü çalışmalar sayesinde, Sincan’daki HIV salgınına, damar yoluyla eroin kullananların, enjektörü, iğneyi ya da enjektörün içini yıkamakta kullanılan suyu başka bağımlılarla paylaşmasının yol açtığını öğrendik. Bu riskli davranışlara, eğitim ve ekonomik düzeyi düşük, yaşı 26’nın üzerindeki erkekler arasında daha sık rastlandığını bildiriyorlar. Daha önemlisi, enfeksiyonun Uygur kökenlilerde, Çinli Han’lara oranla üç kat daha yüksek olduğunu saptıyorlar. Uluslararası Kızıl Haç Teşkilatı’nın verileri ise, çok daha acı verici. Sincan’da HIV pozitif olan 18 bin 206 kişinin % 75’inin damar içi yolla uyuşturucu kullandığını ve HIV taşıyanların % 80’inin Uygur olduğunu bildiriyorlar.
Peki, Uygurlar arasında HIV neden daha fazla?
Uygur kökenli eroin bağımlılarına ilişkin çok sayıda yayını olan ve şu sıralar Urumçi’de, Amerikalıların bir projesi çerçevesinde onlara Suboxone adlı ilacı dağıtan Renmin Üniversitesi antropologlarından Xiaoxing Fu, diyor ki: "Uygurlar geleneksel olarak ellerindeki her güzel şeyi başkalarıyla paylaşır. Bu nedenle iğnelerini de paylaşıyorlar. Bağımlılığın yayılmasının bir nedeni de fakirlik."
Anlaşılan, Sincan’daki Uygur kökenli gençlere yeterince sağlık hizmeti götürülemiyor. Böylesi bir ihmal, sadece Çin hükümetinin ayrılıkçı sağlık politikaları yüzünden suçlanmasına yol açmaz, ülke nüfusunun % 92’sini oluşturan Han’ların, Sincan’a göçünün hararetle özendirildiği şu sıralarda, virüsün daha fazla yayılmasına neden olur.
2008’de çıkartılan yeni Narkotik Kontrol Yasası’sı çerçevesinde, halen Sincan’ın sadece 13 yerinde bulunan iğne değişimi ve metadon tedavi istasyonlarının sayıca artmasını ve Uygurlara, inanç ve kültürel özelliklerini göz önüne alacak biçimde sağlık hizmeti verilmesini diliyorum. Yoksa, Urumçi’deki yol kavşaklarına asılan "Han milleti ile etnik azınlıkların kaderi ortaktır. Kalpleri birbirine bağlıdır" afişlerinin doğruluğundan şüphe edilecek.
DEĞİŞKEN NÜFUS VE ERKEK FAZLASI TEHLİKESİ
Bundan on yıl kadar önce, evinden ayrılarak ülkenin başka bir yerine çalışmaya gidenlerin sayısı 55 milyon kadardı. 2004’te 140 milyon oldu. Kimi uzmanlar, 2020 yılında iç göçmen sayısının 300, hatta 500 milyonu bulabileceğini hesaplıyor.
İç göçe, Çin’in hemen her yerinde az çok rastlanıyor ama, bu hareketlilik Sincan için farklı bir anlam taşıyor. Çünkü hükümet, neredeyse 50 yıldır, Han Çinlilerinin buraya göçünü teşvik ediyor. 1995 ile 2000 arasında Sincan, 2.5 milyon göçmene evsahipliği yaparken, "Batıya Git" kampanyası sayesinde, bu sayı şimdi 5 - 6 milyon dolayında. Ayrıca, her yıl pamuk toplamak üzere bir kaç aylığına gelen ve evine geri dönen 600 bin işçi var. Bunlar genellikle genç, eğitimleri az, gelirleri düşük, bekar erkekler. Seks işçileriyle korunmasız ilişki ve uyuşturucu bağımlılığı yüzünden, göçmenler arasında HIV hızla artıyor ve bu durum Sincan için ayrı bir tehlike oluşturuyor.
Esasen Sincan’a göç, ileriki yıllarda çok daha artacak. Çünkü Çin’de erkek çocuk tercih ediliyor. Tek çocuğu destekleyen politikalar, özellikle kırsal kesimde, ultrasonla kız olduğu belirlenen gebeliklerin kürtajla sonlandırılmasına yol açtığından, 1980 ile 2000 arasında doğan erkek çocukların sayısı, kızlardan 8.5 milyon fazla. Dolayısıyla 2020 yılında, yaşları 20 - 40 arasında 8.5 milyon erkek fazlası olacak. Bekar, eğitimsiz, fakir ve işsiz olacağı öngörülen bu erkeklerin çalışmak amacıyla batıya göç edeceği ve Sincan nüfusu için ayrı bir tehdit oluşturacağı söyleniyor.
SİNCAN’DAKİ SEKS İŞÇİLERİNİN YARISI HASTA
Çin’deki seks işçiliği son 20 yılda önemli biçimde arttı. 1986’da, 25 bin iken, 1996’da 420 bine yükseldi. Günümüzde sayılarının 6-10 milyona ulaştığı, 60-70 bininin HIV dahil, cinsel yolla bulaşan bir hastalık taşıdığı sanılıyor. Ulusal AIDS Merkezi’ne göre, onlarla korunmasız cinsel ilişki, HIV yayılma riskini yükseltiyor.
Aralarında erkekler olsa da, seks işçileri, genellikle kırsal kesimden kasaba ve kentlere göç etmiş genç, fakir, bekar ve eğitim düzeyi düşük kadınlar. En az 12 çeşit seks işçisi var. Genelevde, fabrika, büyük inşaat ya da tarla yakınında çalışanlar gibi. Geçici işçilere, yani kendilerine ait küçük bir işyeri kurmak ya da mali sıkıntıya düşen ebeveynlerine destek olmak amacıyla, evlerinden çok uzaklardaki kentlerin berber, hamam, bar, otel ve sokaklarında, birkaç ay ile birkaç yıl çalışanlara da sık rastlanıyor.
Sincan Aile Planlaması Komisyonu 2003 yılında, Urumçi’deki seks işçilerinden sadece % 13’ünün HIV/AIDS’ten haberdar olduğunu ve % 80’inin müşterileriyle ilişkide kondom kullanmadığını saptamıştı. İki yıl sonra, Ulusal Aile Planlaması Komisyonu, her on seks işçisinden birinin HIV taşıyabileceğine dikkat çekiyordu. 2006 yılına gelindiğinde, Sincan’ın dört büyük kentindeki her 10 seks işçisinden en az dördünün cinsel yolla bulaşan bir hastalık taşıdığı ortaya çıktı. Bu arada, uyuşturucu madde karşılığında cinsel ilişkiye giren seks işçisi kadınların sayısındaki artış da, başlı başına bir sorun.
Sincan, anneden çocuğa HIV bulaşmasında, Yunnan’dan sonra ikinci sırada. Gerekli önlemler alınmazsa, bir zamanlar Tayvan’da gözlenen kısırdöngünün içine düşülecek. HIV, önce enjektör paylaşan uyuşturucu bağımlılarından seks işçilerine, oradan sağlıklı erkeklere, onlardan eşlerine, eşlerden de yeni doğanlara bulaşacak.
Çin’deki erkek eşcinsel sayısının 2 - 8 milyon olduğu, 50 bin kadarının HIV taşıdığı sanılıyor. Kanunlar karşısında suç olmayan eşcinsellik, 2001 yılına dek akıl hastalığı sayıldığından, damgalanma korkusu yüksek ve gizli tutuluyor. Eşcinsellerin, sosyal baskılar nedeniyle evlendiği, ancak erkek partnerleriyle ilişkilerini sürdürdükleri biliniyor. Yeterli güvenli seks eğitimi verilmediğinden, evli kadınlara eşcinsel kocalarından HIV bulaşıyor. Birkaç ay önce Sağlık Bakanlığı’nın eşcinsel erkekleri risk grubu olarak kabul etmesi ve onlara yönelik özel eğitim programlarının uygulanacağını bildirmesi bile, olağanüstü bir gelişme.
SİNCAN’IN ÜÇ ŞEYTANI
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Çin, ABD’yi terörle mücadele konusunda her fırsatta destekledi. Karşılığında, bazı Uygurlar ile Çin dışı İslami hareketler arasındaki ilişkileri öne sürerek başlattığı kendi "terörle savaş"ına, daha fazla taraftar buldu.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde ayrılıkçık, terörizm ve aşırı dincilik "üç şeytan" diye tanımlanıyor ve "ayrılıkçı" olarak damgalanan Uygur milliyetçileri, artık daha sıklıkla "terörist" kabul ediliyor. Neredeyse her şiddet olayı, Doğu Türkistan’ın kurulmasına yönelik, El Kaide bağlantılı terörist bir eylem olarak görülüyor.
Olimpiyatlar öncesi, şiddet eylemlerini önlemek üzere 70 bin kadar Uygur kökenlinin gözaltına alındığı ya da izlendiği iddiaları, ayrıca dini eğitim gördükleri için yaşları 8 ile 15 arasında değişen 150 kadar Uygur çocuğunun cezaevine konduğuna ilişkin haberler, yaşın yanında kurunun da yakıldığı inancını yaygınlaştırıyor ve çok sayıda kişiyi huzursuz ediyor.
Resmi istatistiklere göre, 1997’de Sincan nüfusunun % 47’si Uygur, % 42’si Çinli (% 38 Han ve % 4 Hui) iken, Uygurların oranı giderek azalıyor. Pekin Hükümeti, Han kökenli Çinli işadamlarını mali açıdan destekleyerek bu bölgede yatırıma teşvikini ve yarım yüzyıldır Han’ların batıya göçünü özendirmesini, Sincan’ı geliştirmeye yönelik bir plan çerçevesinde yapsa da, bu durumu, demografik yapıyı Uygurlar aleyhine değiştirmeye yönelik bir girişim olarak yorumlayanların sayısı hiç de az değil.