Münevver Karabulut olayının başını çektiği vahşi cinayetler konusunda GazeteA24.com’a konuşan Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy’dan ezber bozan açıklama: “Cesedi parçalamak ‘vahşet’ değildir… Toplum cinayetlere alışmalı.”
Gazete A24 / ÖZEL HABER
Türkiye’de de vahşi cinayet olarak belirtilen vakaların tüm dünyada olduğu gibi daha çok 25-35 yaş grubu tarafından gerçekleştirildiğini vurgulayan Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy, yakın tarihteki vahşi cinayetleri GazeteA24.com’a değerlendirdi. Münevver Karabulut cinayetindeki en önemli ayrıntının nalburdan alındığı iddia edilen testerenin satın alınma saati olduğunu belirten Atasoy, “Testere cinayetten önce alınmışsa olay bambaşka bir boyut kazanır” şeklinde konuştu.
Pasinlerde saldırıya uğrayan kadın öğretmen olayında vatandaşların olaya tanıllık ettiğini fakat korkular nedeniyle kimsenin bilgi vermediğini de dile getiren Sevil Atasoy, medyanın vahşi cinayetler konusundaki etkisiyle ilgili olarak da şok açıklamalarda bulundu. İşte Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy’un www.gazetea24.com’a yaptığı o çarpıcı açıklamalar:
Röportaj: Özlem KILIÇ
Türkiye’de son dönemde çok fazla şiddet ve cinayet olaylarına tanık oluyoruz. Cinayet işleyenlerin profillerinde sosyo-kültürel bir değişimden söz etmek mümkün mü?
Türkiye zenginleşiyor ve eğitim oranı da yükseliyor. Bunlara orantıladığınızda sosyo-ekonomik düzey arttıkça fakirlerimizin sayısı da azalıyor. Şiddet insani bir duygu ve patolojik bir sorun. Öfke kontrolü olmayan insanların dağılımı toplumda aynıdır.
Yine son yıllarda cesetlerin parçalandığı, iç organların çıkartıldığı cinayetlere tanıklık ediyoruz. Türkiye’de cinayetlerin işlenme biçimlerinde bir değişiklik var mı?
Bir cesedin parçalanarak bir yere taşınmasını farklı değerlendirmek gerekiyor. Eskiden “öldürdüm ben de yatarım, cezasını çekerim, pişman değilim” düşüncesi ağırdı. Şimdilerde “öldüreceğim ama beni kimse bulamayacak” dürtüsü daha yüksek. Cesedi parçalamak vahşet değildir. Temelinde o cesetten kurtulmanın ve yakalanmamanın motifi var. Bu, onun yok olması ve kimsenin kendisini bulamaması için delili yok etmekten farksız bir davranış. Bir kişi canlıyken ona işkence etmek, organlarını kesmek ise vahşettir.
Kadın cinayetlerinde de çok ciddi bir artış var ve bu genelde eşler tarafından uygulanıyor. Bu cinayetlerin artışında ve işleniş biçimlerinde dikkatinizi çekenler nelerdir?
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de şiddet suçları artıyor. Bu sayısal olarak değil, nüfusa orantılı olarak da artıyor. İkincisi yine dünyanın her yerinde olduğu gibi cinayet kritik bir yaş aralığı olan 25-35 yaş arası kişilerce daha fazla işlenir. Türkiye’de de böyle bir profil var. Türkiye nüfusu da çok genç bir nüfus dolayısıyla bundan sonra daha fazla şiddet ve cinayet göreceğimiz muhakkak. Toplumun buna alışması gerek.
Kayseri’de kaybolan çocukların bulunması olayında medya olayı tüm detaylarıyla anlattı ve bu konuda tepki gösterildi...
Tabiî ki toplumun bilgi edinme hakkı var ve bu haberleri vereceğiz. Ancak yüzde yüz doğru olmayan şeyleri hiç kullanmamak gerekiyor. Kayseri’deki 3 çocuğun öldürülmesi olayında “öldürülürken şöyle hareket etti, böyle direndi” şeklindeki cümleleri gazetecinin birebir enformasyonla duymuş olması mümkün değil. Gazetecinin soruşturma ilerlerken şüphelinin karakoldaki ifadesini baştan sona görmek gibi bir şansı da yok. Dolayısı ile aradaki bir profesyonel O’na bunları aktarmış oluyor. Ne derece doğru olduğundan haberimiz yok. Ayrıca bu habere bu bilgi ne kattı? Hiçbir şey katmıyor. Cinayetin işlenme tekniğiyle de bir ilgisi yok. Sadece duygu ağırlığı yüksek, insanı duygusal açıdan istismar eden bir unsur.
“PASİNLER’DEKİ ÖĞRETMENİN ZANLILARINI HALK GÖRDÜ AMA SÖYLEMİYOR”
Mesela Pasinler’de saldırıya uğrayan öğretmen ile ilgili de benzer bir durum var. Kimi gazetede sanki kendisi faili tanıyor ve kim olduğunu söylemiyor gibi bir algı var. Kimisinde ise oradaki halkın gördüğü tanıdığı ama bir nedenle söylemediği gibi bir algı oluşuyor. Benim tahminime göre ikincisi doğru. Bunu görenler var ve bir nedenle kim olduğunu söylemiyorlar. İlki doğru olamaz diye düşünüyorum.
Medyanın ve korku filmlerinin cinayetlerin artışında ve işlenme şeklindeki rolü nedir?
Bu konuda bütün dünya çalışıyor, çok önemli bir soru. İntihar haberlerinin ya da görüntülerinin insanları intihara özendirdiğini; kafasının bir yerinde bu fikir var ise hele ki daha önce teşebbüs etmiş ama tamamlayamamışsa görüntünün o kişiyi mutlaka intihara sürüklediğini biliyoruz. İntihar gösterilmemeli ve anlatılmamalı. Ama kopya cinayetlerin sayısı çok fazla değildir. Bazı beyinler gerçekten buralardan esinlenebilir ama bunlar çok az. Yüzyılın üzerinde bir zamandır toplum değişik cinayet tipleriyle Agatha Kristine’den tutunda Sherlock Holmes’a kadar esinleniyorsa bunun örneklerini daha çok görmeliydik.
Yakın zamanda Türkiye’de de bir seri katil çıktı. Türkiye’de başka vakalar da var mı?
Mutlaka ki var. Seri cinayet her coğrafyada gözlenen bir şey, bir ırka, topluma özgü değil. Türkiye’de de aydınlatılamamış cinayetler var. Hele ki tekniğin ve kullanılan teknolojilerin bugünkü seviyesinde olmadığı zamanlarda aydınlatamadığımız cinayetler seri cinayet olabilir. Çünkü farklı yerlerde ve mesela 10 yıl gibi uzun aralıklar söz konusu olabiliyor. Bir DNA bankamız olsaydı bugün geriye yönelik olarak kimliği meçhullerin kim olduğunu çözebilirdik.
“EŞCİNSEL CİNAYETLERİNDE SAVUNMALAR UYDURMADIR”
Bir vakayı incelerken ilk kimden nasıl şüpheleniliyor?
İki yol izlenir; Öncelikle ‘Faili tanıyor muydu’ diye bakılır. Bu bir ev ise yıkılmış dökülmüş eşya, kırık bir pencere, açık bir cam vs. bulmadığınız takdirde bu kimsenin normal yoldan kapıdan girdiğini varsayarsınız. Bu noktada da ya tanıyor ya da çok tedbirsiz denir. Eğer bu kadın bir seks işçisi değilse, onu tanıyan kişilerin çemberini çizmeniz mümkün. İnternetten delillere ulaşırsanız ‘hiç tanımadığı biri ile buluştuğunu ve kendisini hiç beklemediği bir şeye götürmeye çalıştı’ diye düşünürsünüz. Bu daha çok eşcinsel cinayetlerinde görülen bir şeydir. Daha çok internetten tanışılır ama aslında gelenin maksadı hırsızlık-gasptır. Kişiyi öldürür, sonra da “benden olmadık bir şey istedi, ben de bu teklife tahammül edemedim onu bıçakladım” gibi bir hikaye uydurur. Bu büyük ölçüde uydurmadır, çünkü o gelişin ardında zaten baştan o insanı öldürmek vardır ama bu işi böyle kamufle eder.
İkinci yolda ise; Hiç tanımadığı bir kimse tarafından öldürüldüyse; ya bu bir seri katildir ya da bunların arasında bir tanışıklık vardır ama biz bunu bilmiyoruzdur.
Münevver Karabulut cinayeti sizce duygusal reflekslerden mi yoksa başka çıkar çatışmalarından mı kaynaklanıyor?
Bu sadece delillerle söylenebilir. Delillerin en önemli aydınlatılması gereken ama henüz kesinleşmemiş olan noktalarından biri kamera görüntüleri. Kamera görüntüsünde bir testerenin alınması ve eve sokulmasıyla ilgili zaman ve kişi tam ve net olarak belirlenirse bir adım atılmış olur. Bu cinayetten öncedir ya da cinayetten sonradır. Bunu söylediğiniz zaman zaten büyük bir adım ilerliyorsunuz. Bu ‘öldürdüm ve ben bunu nasıl yok edeceğim’, ya da ‘öldüreceğim ve nasıl yok edeceğim’in cevabı ortaya çıkacak. Öldüreceğim ve nasıl kurtulacağım planlıdır, diğerinde başka bir şey vardır.
Bu noktanın aydınlatılması neden bu kadar uzun zaman alıyor?
Bu işle ilgilenen ve elinde teknoloji bulunanların yapması gerek. Sizin elinizde teknoloji var ama adli amaçlı kullanmak için eğitim almamışsanız bu olmaz. ‘Ben bunu yaparım’ demeniz mümkün değil. İşi ve teknolojisini bir araya getirebilmek lazım. İşi bilenlerin elinde teknolojisi yok, teknolojisi olanlar ise bu işle ilgili değiller.
Dizide söylediğiniz gibi gerçekten kusursuz cinayet yok mudur?
Evet gerçekten böyle. Kusursuz cinayet yok ama kusurlu polis, kusurlu savcı, kusurlu avukatlar vardır. Sorun burada başlıyor. Cinayetin işlenmesinde istediğiniz kadar profesyonel olun mutlaka kusur olur. Ama cesedi gördüklerinde kafalarında bir senaryo üretirlerse mesela; “Bu bir kazadır.” Bunu dedikleri anda kazaya yönelik delil toplarlar. Ama bunun kaza olduğunu kanıtlayamadıkları takdirde “Aaa demek ki cinayetmiş” fikri gelir akıllarına ama artık olay yerinde deliller yoktur, o ceset çoktan gömülmüştür ve faili meçhul olarak kalır.
Kriminoloji eğitimi almış olan Seben Koçibey dizide nasıl bir katkı sağlıyor?
Suç bilimciler özellikle kriminal profilleme dediğimiz bir alanda özel bir eğitim görürlerse soruşturmalara faydalı olabilirler. Failin nasıl bir kişi olduğuyla ilgili fikir yürütürler. Bu insanlar polis ya da sivil olabilirler. Bizde Ayça karakteri zaten polis, kriminaloji eğitimi var ve ileri bir eğitim almış gibi duruyor. Kriminoloji bazı vakalarda da hiç işe yaramaz, ama yararlanmak gerekir.
Son olarak neler eklemek istersiniz?
İnternet haberciliği kuşkusuz yarının mecrası. İnternetteki bilginin bir dezenformasyon mu yoksa gerçek tarafsız haber mi olduğunu eğitimsiz insanların anlaması mümkün değil. Bunu tüketenlerin aydınlatılması gerekir. Tıpkı suçla mücadelede bir kişinin mağdur olmaması için onu bilgilendirmek gerektirdiği gibi.
Gazete A24 / ÖZEL HABER
Türkiye’de de vahşi cinayet olarak belirtilen vakaların tüm dünyada olduğu gibi daha çok 25-35 yaş grubu tarafından gerçekleştirildiğini vurgulayan Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy, yakın tarihteki vahşi cinayetleri GazeteA24.com’a değerlendirdi. Münevver Karabulut cinayetindeki en önemli ayrıntının nalburdan alındığı iddia edilen testerenin satın alınma saati olduğunu belirten Atasoy, “Testere cinayetten önce alınmışsa olay bambaşka bir boyut kazanır” şeklinde konuştu.
Pasinlerde saldırıya uğrayan kadın öğretmen olayında vatandaşların olaya tanıllık ettiğini fakat korkular nedeniyle kimsenin bilgi vermediğini de dile getiren Sevil Atasoy, medyanın vahşi cinayetler konusundaki etkisiyle ilgili olarak da şok açıklamalarda bulundu. İşte Adli Tıp Uzmanı Sevil Atasoy’un www.gazetea24.com’a yaptığı o çarpıcı açıklamalar:
Röportaj: Özlem KILIÇ
Türkiye’de son dönemde çok fazla şiddet ve cinayet olaylarına tanık oluyoruz. Cinayet işleyenlerin profillerinde sosyo-kültürel bir değişimden söz etmek mümkün mü?
Türkiye zenginleşiyor ve eğitim oranı da yükseliyor. Bunlara orantıladığınızda sosyo-ekonomik düzey arttıkça fakirlerimizin sayısı da azalıyor. Şiddet insani bir duygu ve patolojik bir sorun. Öfke kontrolü olmayan insanların dağılımı toplumda aynıdır.
Yine son yıllarda cesetlerin parçalandığı, iç organların çıkartıldığı cinayetlere tanıklık ediyoruz. Türkiye’de cinayetlerin işlenme biçimlerinde bir değişiklik var mı?
Bir cesedin parçalanarak bir yere taşınmasını farklı değerlendirmek gerekiyor. Eskiden “öldürdüm ben de yatarım, cezasını çekerim, pişman değilim” düşüncesi ağırdı. Şimdilerde “öldüreceğim ama beni kimse bulamayacak” dürtüsü daha yüksek. Cesedi parçalamak vahşet değildir. Temelinde o cesetten kurtulmanın ve yakalanmamanın motifi var. Bu, onun yok olması ve kimsenin kendisini bulamaması için delili yok etmekten farksız bir davranış. Bir kişi canlıyken ona işkence etmek, organlarını kesmek ise vahşettir.
Kadın cinayetlerinde de çok ciddi bir artış var ve bu genelde eşler tarafından uygulanıyor. Bu cinayetlerin artışında ve işleniş biçimlerinde dikkatinizi çekenler nelerdir?
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de şiddet suçları artıyor. Bu sayısal olarak değil, nüfusa orantılı olarak da artıyor. İkincisi yine dünyanın her yerinde olduğu gibi cinayet kritik bir yaş aralığı olan 25-35 yaş arası kişilerce daha fazla işlenir. Türkiye’de de böyle bir profil var. Türkiye nüfusu da çok genç bir nüfus dolayısıyla bundan sonra daha fazla şiddet ve cinayet göreceğimiz muhakkak. Toplumun buna alışması gerek.
Kayseri’de kaybolan çocukların bulunması olayında medya olayı tüm detaylarıyla anlattı ve bu konuda tepki gösterildi...
Tabiî ki toplumun bilgi edinme hakkı var ve bu haberleri vereceğiz. Ancak yüzde yüz doğru olmayan şeyleri hiç kullanmamak gerekiyor. Kayseri’deki 3 çocuğun öldürülmesi olayında “öldürülürken şöyle hareket etti, böyle direndi” şeklindeki cümleleri gazetecinin birebir enformasyonla duymuş olması mümkün değil. Gazetecinin soruşturma ilerlerken şüphelinin karakoldaki ifadesini baştan sona görmek gibi bir şansı da yok. Dolayısı ile aradaki bir profesyonel O’na bunları aktarmış oluyor. Ne derece doğru olduğundan haberimiz yok. Ayrıca bu habere bu bilgi ne kattı? Hiçbir şey katmıyor. Cinayetin işlenme tekniğiyle de bir ilgisi yok. Sadece duygu ağırlığı yüksek, insanı duygusal açıdan istismar eden bir unsur.
“PASİNLER’DEKİ ÖĞRETMENİN ZANLILARINI HALK GÖRDÜ AMA SÖYLEMİYOR”
Mesela Pasinler’de saldırıya uğrayan öğretmen ile ilgili de benzer bir durum var. Kimi gazetede sanki kendisi faili tanıyor ve kim olduğunu söylemiyor gibi bir algı var. Kimisinde ise oradaki halkın gördüğü tanıdığı ama bir nedenle söylemediği gibi bir algı oluşuyor. Benim tahminime göre ikincisi doğru. Bunu görenler var ve bir nedenle kim olduğunu söylemiyorlar. İlki doğru olamaz diye düşünüyorum.
Medyanın ve korku filmlerinin cinayetlerin artışında ve işlenme şeklindeki rolü nedir?
Bu konuda bütün dünya çalışıyor, çok önemli bir soru. İntihar haberlerinin ya da görüntülerinin insanları intihara özendirdiğini; kafasının bir yerinde bu fikir var ise hele ki daha önce teşebbüs etmiş ama tamamlayamamışsa görüntünün o kişiyi mutlaka intihara sürüklediğini biliyoruz. İntihar gösterilmemeli ve anlatılmamalı. Ama kopya cinayetlerin sayısı çok fazla değildir. Bazı beyinler gerçekten buralardan esinlenebilir ama bunlar çok az. Yüzyılın üzerinde bir zamandır toplum değişik cinayet tipleriyle Agatha Kristine’den tutunda Sherlock Holmes’a kadar esinleniyorsa bunun örneklerini daha çok görmeliydik.
Yakın zamanda Türkiye’de de bir seri katil çıktı. Türkiye’de başka vakalar da var mı?
Mutlaka ki var. Seri cinayet her coğrafyada gözlenen bir şey, bir ırka, topluma özgü değil. Türkiye’de de aydınlatılamamış cinayetler var. Hele ki tekniğin ve kullanılan teknolojilerin bugünkü seviyesinde olmadığı zamanlarda aydınlatamadığımız cinayetler seri cinayet olabilir. Çünkü farklı yerlerde ve mesela 10 yıl gibi uzun aralıklar söz konusu olabiliyor. Bir DNA bankamız olsaydı bugün geriye yönelik olarak kimliği meçhullerin kim olduğunu çözebilirdik.
“EŞCİNSEL CİNAYETLERİNDE SAVUNMALAR UYDURMADIR”
Bir vakayı incelerken ilk kimden nasıl şüpheleniliyor?
İki yol izlenir; Öncelikle ‘Faili tanıyor muydu’ diye bakılır. Bu bir ev ise yıkılmış dökülmüş eşya, kırık bir pencere, açık bir cam vs. bulmadığınız takdirde bu kimsenin normal yoldan kapıdan girdiğini varsayarsınız. Bu noktada da ya tanıyor ya da çok tedbirsiz denir. Eğer bu kadın bir seks işçisi değilse, onu tanıyan kişilerin çemberini çizmeniz mümkün. İnternetten delillere ulaşırsanız ‘hiç tanımadığı biri ile buluştuğunu ve kendisini hiç beklemediği bir şeye götürmeye çalıştı’ diye düşünürsünüz. Bu daha çok eşcinsel cinayetlerinde görülen bir şeydir. Daha çok internetten tanışılır ama aslında gelenin maksadı hırsızlık-gasptır. Kişiyi öldürür, sonra da “benden olmadık bir şey istedi, ben de bu teklife tahammül edemedim onu bıçakladım” gibi bir hikaye uydurur. Bu büyük ölçüde uydurmadır, çünkü o gelişin ardında zaten baştan o insanı öldürmek vardır ama bu işi böyle kamufle eder.
İkinci yolda ise; Hiç tanımadığı bir kimse tarafından öldürüldüyse; ya bu bir seri katildir ya da bunların arasında bir tanışıklık vardır ama biz bunu bilmiyoruzdur.
Münevver Karabulut cinayeti sizce duygusal reflekslerden mi yoksa başka çıkar çatışmalarından mı kaynaklanıyor?
Bu sadece delillerle söylenebilir. Delillerin en önemli aydınlatılması gereken ama henüz kesinleşmemiş olan noktalarından biri kamera görüntüleri. Kamera görüntüsünde bir testerenin alınması ve eve sokulmasıyla ilgili zaman ve kişi tam ve net olarak belirlenirse bir adım atılmış olur. Bu cinayetten öncedir ya da cinayetten sonradır. Bunu söylediğiniz zaman zaten büyük bir adım ilerliyorsunuz. Bu ‘öldürdüm ve ben bunu nasıl yok edeceğim’, ya da ‘öldüreceğim ve nasıl yok edeceğim’in cevabı ortaya çıkacak. Öldüreceğim ve nasıl kurtulacağım planlıdır, diğerinde başka bir şey vardır.
Bu noktanın aydınlatılması neden bu kadar uzun zaman alıyor?
Bu işle ilgilenen ve elinde teknoloji bulunanların yapması gerek. Sizin elinizde teknoloji var ama adli amaçlı kullanmak için eğitim almamışsanız bu olmaz. ‘Ben bunu yaparım’ demeniz mümkün değil. İşi ve teknolojisini bir araya getirebilmek lazım. İşi bilenlerin elinde teknolojisi yok, teknolojisi olanlar ise bu işle ilgili değiller.
Dizide söylediğiniz gibi gerçekten kusursuz cinayet yok mudur?
Evet gerçekten böyle. Kusursuz cinayet yok ama kusurlu polis, kusurlu savcı, kusurlu avukatlar vardır. Sorun burada başlıyor. Cinayetin işlenmesinde istediğiniz kadar profesyonel olun mutlaka kusur olur. Ama cesedi gördüklerinde kafalarında bir senaryo üretirlerse mesela; “Bu bir kazadır.” Bunu dedikleri anda kazaya yönelik delil toplarlar. Ama bunun kaza olduğunu kanıtlayamadıkları takdirde “Aaa demek ki cinayetmiş” fikri gelir akıllarına ama artık olay yerinde deliller yoktur, o ceset çoktan gömülmüştür ve faili meçhul olarak kalır.
Kriminoloji eğitimi almış olan Seben Koçibey dizide nasıl bir katkı sağlıyor?
Suç bilimciler özellikle kriminal profilleme dediğimiz bir alanda özel bir eğitim görürlerse soruşturmalara faydalı olabilirler. Failin nasıl bir kişi olduğuyla ilgili fikir yürütürler. Bu insanlar polis ya da sivil olabilirler. Bizde Ayça karakteri zaten polis, kriminaloji eğitimi var ve ileri bir eğitim almış gibi duruyor. Kriminoloji bazı vakalarda da hiç işe yaramaz, ama yararlanmak gerekir.
Son olarak neler eklemek istersiniz?
İnternet haberciliği kuşkusuz yarının mecrası. İnternetteki bilginin bir dezenformasyon mu yoksa gerçek tarafsız haber mi olduğunu eğitimsiz insanların anlaması mümkün değil. Bunu tüketenlerin aydınlatılması gerekir. Tıpkı suçla mücadelede bir kişinin mağdur olmaması için onu bilgilendirmek gerektirdiği gibi.
Gazete A24 / ÖZEL HABER
YASAL UYARI: 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na uygun olarak yayın yapan gazetea24’te yayınlanan haber ve videolar, kaynak göstermek veya ilgili sayfaya link vermek koşuluyla yayınlanabilir. Aksi durumlarda her türlü yasal haklarımız saklıdır.